Ahmet Mervan Taş


KURUMLARIMIZDA “KORONA TEDBİRLERİ” REZALETİ

Alınan bu tedbirleri baştan aşağı yanlış anlayan, kurumlarının kapısına polis şeridi çeken, buda yetmezmiş gibi kapıya masa, sandalye, sıra vs. ile adeta barikat kuran bu kurumların yöneticilerine, şeridin dışından durumun nasıl göründüğünü anlatmak istiyorum:


Yazımın başında geç kalmış olan bu yazı için okurlarımdan özür diliyorum. Uzunca bir süre önce kaleme almak istediğim bu konuya değinmek, 17 günlük tam kapanmanın ardından resmi ve özel kurum/kuruluşlarda ortaya çıkan çağ dışı görüntülerden sonra farz oldu. 

11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde görülen ilk korona vakasının ardından hayatımız adeta tepe taklak oldu. Peş peşe gelen ölümlerin ardından, yetkili kurullar bulaş riskini en aza indirmek için bazı kararlar aldı. Bunların en başında maske takma ve sosyal mesafe zorunluluğu geliyor. Buna benzer daha pekçok karar aynı nedenle hayatımıza girdi.

Ne var ki toplumda bulaş riskini en aza indirmek için alınan bu kararları, resmi ve özel neredeyse tüm kurum ve kuruluşların idarecileri öyle bir uyguladılar ki; halk olarak kendimizi cüzzamlı gibi hissettik. Bankası, postanesi, kargosu, tapusu, sivil toplum kuruluşu, resmi dairesi... Nereye bakarsanız kapılarda balık istifi bekleyen onlarca vatandaşı görmek mümkün.

Zannedersiniz alınan bu kararlar memurları/çalışanları Koronadan korumak için alınmış, Devlet Baba yayınladığı genelge ile "Halk size bu illeti bulaştırabilir, onları sakın bulunduğunuz mekanlara sokmayın. Kapı önlerinde, genci yaşlısı, hastası engellisi, köylüsü kentlisi farketmez; hepsini sıcakta/soğukta farketmez, tıkış tıkış bekletin. Varsın onlar kitleler halinde bu virüsü birbirlerine bulaştırsınlar ama siz kendinizi bunlardan sakının" dedi.

Alınan bu tedbirleri baştan aşağı yanlış anlayan, kurumlarının kapısına polis şeridi çeken, buda yetmezmiş gibi kapıya masa, sandalye, sıra vs. ile adeta barikat kuran bu kurumların yöneticilerine, şeridin dışından durumun nasıl göründüğünü anlatmak istiyorum:

Durum tam anlamıyla zombi filmi gibi görünüyor. Halk zombi, siz ise zombilerden kendilerini korumak isteyen başrol oyuncusu bir avuç şanslısınız.

Lütfen sizlere ulaşan genelgeleri, kararnameleri bir daha okuyun. Eminim bu evraklarda "Sosyal mesafeye uyun" yazıyordur ama vatandaşı kapı önlerinde çağ dışı koşullarda bekletip eziyet edin yazmıyordur. Kapalı bir mekanda kaç metre arayla ve hangi şartlarda durulması gerektiği yönetmeliklerde belirtilmiş. Mekanın büyüklüğüne göre vatandaşları -özellikle yaşlı, hasta ve bayanları- içeri alıp oturtabilirsiniz. Kapıda duracak görevliniz sayı eksildikçe dışarıda bekleyen vatandaşları sırayla içeriye alabilir. Dışarıda uygun alanı olanlar bekleyenler için yine kurallara göre bekleme alanları oluşturabilir.

En az bir yıl daha bu illetle yaşamak zorunda olduğumuz düşünüldüğünde, kolayınıza geliyor diye bu millete eziyet etmeye hakkınız yok. Yönetici olmak sorunları çözmeyi gerektirir, bahanelere sığınarak kolaya kaçmayı değil.

Yetkili kurulların aldığı bir kararı anlamakta zorlandığımı da belirtmek istiyorum. Mesai saatlerini kısaltıp, personel sayısını azaltmak bulaş riskini nasıl düşürür anlamak mümkün değil. Dar bir zamanda işini halletmek için kurumlara yönelen vatandaş, bir de yetersiz personel derdiyle uğraşıyor. 10 dakikada bitecek iş bir saatte bitmiyor. Bu da haliyle yığılmaya neden oluyor. Bu yüzden Mesai saatlerini kısaltmak yerine normale çekmek ve personel sayısına göre doğru bir planlama yapmak bana göre bulaş riskini daha aza indirecektir.

Durumun ciddiyetini anlamak isteyenleri, her gün amele pazarını andıran PTT önünü ve banka önlerini ziyaret etmeye davet ediyorum.

Hz. Ali'nin şu ibretlik sözünün tüm yöneticilerimizin kulağına küpe olması umuduyla...

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın."